Nöropsikoloji, psikolojik olguların beyindeki sistemlerde nasıl karşılık bulduğuyla ilgilenen bilim dalıdır. Nöropsikolojinin bir alt dalı olan klinik/uygulamalı nöropsikoloji, beyinde oluşan nörolojik rahatsızlıkların kişinin psikolojik işlevselliğini nasıl etkilediği ile ve bu işlevselliğin nöropsikolojik rehabilitasyon yoluyla nasıl düzeltilebileceğiyle ilgilenir. Travmatik beyin hasarı, felç, multiple sclerosis, epilepsi, Alzheimer, Parkinson gibi rahatsızlıklar geçirmiş ve geçirmekte olan bireylerde genelde nöropsikolojik işlevsellikte sorunlar görülür.
Nöropsikolojik işlevsellikten bahsedildiğinde kişinin hem bilişsel, hem duygusal, hem de davranışsal işlevselliği göz önüne alınmalıdır. Örneğin beyninin en ön lobunda (prefrontal cortex) herhangi bir sebeple hasar meydana gelmiş bir kişi, hem psikososyal alanda, hem de bilişsel alanda problemler yaşar. Psikososyal alanda yaşayabileceği problemler inhibisyon (kendini engelleme) kontrolünün kaybolması sebebiyle uygunsuz davranışlar sergilemek, empatinin kaybolması sebebiyle ilişkilerde problemler yaşamak, zayıf duygusal karar kabiliyeti ve zayıf sosyal muhakeme gücü olabilir. Bilişsel alanda yaşayabileceği problemler ise planlama, esnek düşünebilme, öğrenilen bilgileri hatırlayabilme gibi yürütücü işlevlerde bozukluk, zayıf dikkat gücü, katı düşünme, ve stereotipik (tekrarlayıcı, ritüelistik) davranışlar olabilir.
Nöropsikolojik değerlendirme kişinin hem bilişsel, duygusal ve davranışsal işlevselliğini ölçebilmeli, hem de kişinin bu sonucu gerçek hayata ne kadar yansıtabildiğini göstermelidir. Shallice ve Burgess’e (1991) göre frontal lob hasarı olan hastalar geleneksel nöropsikolojik testlerde sağlıklı bireylere yakın performans gösterebilirken, günlük hayat aktivitelerinde oldukça zorluk çekebilmektedirler. Örneğin bir ev hanımı, kendisinden su kaynatıp yumurta pişirmesi istendiğinde bunun nasıl yapılacağını size anlatabilir, fakat kendinden bunu eyleme geçirmesi istendiğinde başarısız olabilir. Kişinin zekasının ve bilgisinin korunmuş olup, bunu düşünce ve davranışlarını düzenlemede kullanamıyor olmasına “frontal lob paradoksu” denir (Walsh, 1985). Bu sebeple nöropsikolojik değerlenmede klasik testlerin yanı sıra, kişinin bilişsel kabiliyet gerektiren günlük yaşam aktivitelerindeki becerilerinin de ölçülmesi, daha isabetli bir nöropsikolojik değerlendirme profilinin oluşturulmasında önemlidir.
Nöropsikolojik değerlendirme nörolojik rahatsızlıkları olan bireyler için önemli olmakla birlikte, bir psikolog sadece bu aşamada devreye girmez. Bu sınıftaki rahatsızlıklardan şikayetçi kişiler, rahatsızlıklıklarının hem biyolojik anlamda kendilerinde yarattığı değişimler, hem de işlevselliklerinin ve günlük hayatlarının önemli ölçüde etkilemesi sebebiyle instabilite, patlayıcı öfke, benmerkezci veya çocukça davranışlar, hissizleşme ve hatta major depresyona kadar giden problemler sergileyebilmektedirler (Lishman, 1998).
Örnek verecek olursak, travmatik beyin hasarı geçirmiş bir birey, hastaneden çıktıktan sonra gözüne ilk çarpacak şey fiziksel problemleri olacaktır ve hemen “eski haline dönmek” isteyecektir. Ancak bu mümkün olmadığında, ve kişi bilişsel ve duygusal problemlerinin de farkına vardığında sıklıkla ortaya çaresizlik gibi duygular çıkar. Bu aşamada amaç “eski halime dönmek” değil, “yeni halimle hangi stratejilerle baş edebilirim” olmalıdır. Nöropsikoloji alanında uzmanlaşmış bir psikologla çalışmak, bu süreçte problemin analizi, hastanın doğru biçimde bilgilendirilmesi, terapi hedeflerinin belirlenmesi ve kişinin yeni hayatına adapte olabilmesi açısından yararlı olacaktır.
Uzman Psikolog Zeynep Karabuda