Doğal bir biçimde sevgi ve heyecanla başlayan bir kadın-erkek ilişkisi, zaman içinde resmiyet kazanmış ve evliliğe dönüşmüş ise iki taraf da prensipte bu statüyü korumayı amaç edinir. Bir süre sonra çocukların da evlilik ilişkisine dahil olmasıyla birlikte bir aile olunur ve bu birliğin korunması amacı pekişir hatta toplumsal bir sorumluluk niteliği kazanır.
Artık amaç, sadece kadın-erkek arasındaki romantik ilişkiyi kaliteli biçimde sürdürmek değil, aile birliğini korumaktır. Bu bir kişisel yaşam amacı gibi görünse de, içinde çok fazla toplumsal ve kültürel değer barındırır. Bu değerler bir süre sonra kişisel değerlere göre daha baskın hale gelebilir; öznel mutluluk ve tatmin duygusu giderek daha geri planda kalır. Kişinin kendi değerler sistemindeki bu değişim, ancak evlilik ilişkisinde anlaşmazlıklar, iletişimde veya cinsel yaşamda sorunlar ortaya çıktığında fark edilir.
Taraflar ilişkilerini sorgulamaya başlarlar. Ancak bu sorgulama, üstlendikleri aile sorumluluğunun gölgesinde yapılır; sadece kişisel ihtiyaçları ve tatmin duygusu bazında değerlendirme yapmak mümkün olmaz. Yetişkin bir birey olarak her alanda kaliteli bir yaşam ihtiyacı hissetmek, bazen bencillik gibi görünebilir ve suçluluk duygusu yaratır. Çiftler bu aşamada genellikle; çocuklu bir evliliği mümkün olan en yüksek tatmin düzeyinde sürdürmeye yönelik girişimlerde bulunurlar. Bu girişimlerin başında bir uzman desteği almak ve evlilik terapisine başvurmak gelir. Bu girişim sonucunda duygusal ve davranışsal değişime cesaret eden, hem bireysel hem de ailesel açıdan mutlu ve kaliteli bir yaşam için çaba gösteren çiftler, kriz dönemlerini sağlıklı biçimde atlatabilmeyi başarırlar.
Bazen de evlilik terapisi sırasında daha temel farklılıklar keşfedilir ve bir süre sonra ortaya çıkan sorunların, aslında bu temel farklılıklar evlilik ilişkisi başlamadan önce dikkate alınmadığı için yaşandığı fark edilir. Her insan zaman içinde değişir ve gelişir; değişim herkes için kaçınılmazdır. Ancak bazı değerler, insanı kendisi gibi ve eşsiz yapan temel yapıtaşlarıdır ve bu değerleri korumak, en temel yaşam amacıdır. Bazı çiftler, evlilik terapisi sırasında bu en derin, en kendilerine has değerleri keşfedebilir ve yaşamları için öneminin farkına varabilirler. Bu değerler eşlerinin değerleri ile uyuşmadığı takdirde evlilik veya aile ilişkisinde tatmin duygusunu yaşamak zorlaşır. İşte bu aşamaya gelindiğinde, çocuklu evliliklerde toplumsal değerlerle kişisel değerlerin çatışması ve bunun yarattığı psikolojik baskı çok yıpratıcı olabilir. Çocukların ruh sağlığı açısından şartlar ne olursa olsun bir evliliği devam ettirme çabası, o ailedeki hiçbir tarafın yaşam kalitesine katkıda bulunmaz. Tüm aile bireyleri açısından en sağlıklı kararı verebilmek için bir evlilik veya aile terapistine başvurmak faydalı olacaktır.
Tabii ki aslında ideal ve sağlıklı olan, evlilik birliğine doğru giden yolda zamanı iyi değerlendirmek ve eşlerin aynı çatı altında yaşama başlamadan önce birbirini daha derinden tanıması ve anlayabilmesi… Eşler arasında son derece doğal olan farklılıklar ortak yaşamda çok daha çabuk su yüzüne çıkıyor. Ancak eşler bu farklılıkları birlikteliğe yönelik bir tehdit olarak değil, gelişmeye ve değişmeye davet olarak algılamayı öğrendiği zaman, mutlu bir yuvanın temeli atmış oluyorlar. Bu amaçla geliştirilen bir proje olan “Evliliğe Hazırlık Akademisi”, evlilik hazırlığı içinde olan çiftlere aynı çatı altında mutlu ve tatmin edici bir yaşam için gerekli becerileri ve bakış açısını kazandırmayı hedefliyor. Bu 3 günlük eğitim programı, 2015 Mayıs ayından itibaren ilk katılımcılarını mezun etmeye başlayacak…